1839 Tanzimat Fermanı ile başlayan bu yeni nizam, geri kalmışlığın sebebini dine ve geleneğe bağlayan, Batılı değerleri ve yaşayış tarzını medeniyetin bizzat kendisi kabul eden, kendi inanç ve geleneklerinden nefret eden ve toplumu tepeden laik-aydınlanmacı bir bakış açısıyla dönüştürmeyi gaye edinen bir asker-sivil seçkin sınıfını yarattı.
Batı’da egemenliğin "halk"ta olduğu ve iktidarın siyasi partiler aracılığı ile kullanıldığı siyasal sistemler kurulduğu halde, bizde Jön Türkler, İttihad ve Terakki ve onların ardılı Cumhuriyet’in aydınlanmacı kuşağı siyasetten halkı dışlayan, Batıcı-Laik katı bir vesayet düzeni kurdular. Halktan gelen talepleri ve siyasette yer alma isteklerini irtica suçlaması ile bastırdılar.
İkinci dünya savaşının sona ermesinden sonra mecburi olarak çok partili siyasi sisteme geçilmesi ile, Demokrat Parti milli iradenin yansıdığı bir parti olarak iktidara taşındı. Bunu aydınlanmadan geriye dönüş ve irtica olarak değerlendiren asker-sivil bürokrat elit, halka rağmen iktidarı elinde tutmak için 27 Mayıs 1960’da askeri darbe gerçekleştirdi. Yaptırdığı 1961 anayasası ile bir takım vesayet kurumları kurdu ve iktidara ortak oldu. Seçilmiş iktidarları kuşattı. İhtiyaç duyduğunda siyasi partileri kapattı.
Vesayet düzeni, Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışması olarak tezgâhlanan toplumsal çatışmaları, siyasi suikastleri, faili meçhul cinayetleri kendine olan ihtiyacı devamlı hale getirmek için kullandı. Önlemek bir yana, hakikatin ortaya çıkmasına mani olmak üzere dava dosyalarını zaman aşımını uğrattı.
AK Parti’nin 2010 yılında hazırladığı ve referandumla halkın onayladığı 26 maddelik Anayasa değişikliği ile darbe dönemlerinde, anayasal düzenlemeler ile getirilen vesayet kurumlarının çoğu işlevsiz hale getirildi.
Karanlık ve kanlı bir tarihi barındıran Parlamenter siyasi sistemin artık geride bırakılma zamanı gelmiştir.
16 Nisan’da yapılacak Anayasa değişikliği referandumunda yeterli “EVET” oyu çıkması halinde, Türkiye sadece bir yönetim biçimi değişikliğine gitmeyecektir. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi ile, milletin iradesinin doğrudan yönetime yansıdığı, vesayet kurumlarının artık güç ve imkanlarını kaybettiği bir yeni döneme girilmiş olacaktır. Batılılaşma ideolojisi ile kayıtsız şartsız Batı sistemine teslim olan güç odakları zaten zayıflamış olan güçlerini tamamen kaybedecektir.
Yeni bir dünya düzenin kurulması aşamasında olduğumuz bir zamanda, Türk Devleti’nin hızlı karar alan ve güçlü bir irade ile uygulamaya koyan bir yönetime şiddetle ihtiyacı vardır.
-Kararlarına milletin iradesinin yön vereceği cumhurbaşkanlığı sistemine bu gerekçelerle “EVET” diyoruz.
-Avrupa ve Amerika'nın daha doğrusu tüm batının Haçlı zihniyeti ile Türkiye’ye, Türkiye'nin değerlerine, Türkiye'nin liderine, Türkiye'nin referandum kararına, Ülkenin bütün hain grupları ile birlikte saldırması karşısında "EVET" diyoruz.
-Bugün ülkemiz dörtbir yanından sinsi ve açık düşmanlarca sarılmış olup müttefiklerimiz, ittifak içinde olduklarımız bile bizi yok etmek, diz çöktürmek için büyük bir savaş vermektedirler. Bu kahpe ihanete ve savaşa karşı GÜÇLÜ MİLLET, GÜÇLÜ DEVLET, GÜÇLÜ LİDERLİK için "EVET" diyoruz.
-Bizler Manisa Şehit ve Gazi Aileleri Koruma ve kalkındırma Derneği Yönetim kurulu üyeleri ve kurucuları, yönetimi ve Derneğimize gönül verenler olarak yukarıda arz ettiğimiz gerekçeler neticesinde, 16 Nisan referandumunda "EVET" diyor, milletimizi EVET demeye çağırıyoruz.